Gözümün önünde bir liste, tarihte neler neler olmuş Ağustos ayında. Hemen hepsi birer dönüm noktası olan ve kazanılan zaferler. Fakat bunlardan ikisi var ki, sanki yerlerini kendileri seçmişler. Biri başta, diğeri sonunda listenin. Biri kapıları açıyor ardına kadar, diğeri de suratına kapatıyor kapıyı düşmanın.
Tarihin parıldayan iki sayfası. iki dönüm noktası. Şanlı geçmişimizin iki şanlı zaferi bunlar; 26 Ağustos 1071 Malazgirt ve 30 Ağustos 1922 Dumlupınar zaferleri.
MALAZGİRT ZAFERİ
Çağrı'nın oğlu. Adı Alparslan. Gerçekten adı gibi "Kahraman arslan"dı. Tahta çıkar çıkmaz sanki bu toprakları, bu cennet vatanı bize emanet edeceğini bi-lircesine ilk seferini batıya yöneltmişti. Yani Anadolu'ya.
Bugün küçük asya dedikleri, bizim anavatanımız dediğimiz Anadolumuza yönelmişti önce. Bir cuma günüydü. Beyaz elbisesini giymiş, cuma namazını orduyla birlikte kılmıştı. Sonra kılıcını çekerek secdeye kapanıyor
ve; "Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ya Rabbi! Niyetim halistir, bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret" diye yalvarıyordu yaradana Alparslan. Sonra Sultan Alparslan "Allah Allah" nidalarıyla tozu du-mana katarak yürüdü askerleriyle Bizans üzerine. Karşıda ikiyüzbin kişilik koskoca bir Bizans ordusu, beri tarafta ise ellibin kişilik Türk ordusu. Sonuç malûm, inanan taraf ka-zanmıştı. ÇünKü Türkler, asker doğup asker ölen bir milletti. Koskoca bir ömür at sırtında geçerdi. Belki de bunun için "Türk doğuştan askerdir" deniliyordu.
Anadolu'nun kapıları "Allah Allah" nidalarıyla açılmıştı ebediyyen bizim olmak üzere. Artık anayurdumuz burasıydı. Biz Anadolu'yu sevmiştik, O da bizi. Malazgirt Zaferinin 919. yılında şanlı Türk kumandanı Sultan
Alparslan'ı, ve onun isimsiz askerlerini şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun.
DUMLUPINAR ZAFERİ
Büyük savaşlardan çıkmıştı Türk milleti, şimdi de vatanı, bir zamanlar kendisinin bir parçası olan Yunanlı tarafından işgal edilmişti. Bu Yunan denilen millet, Avrupa'nın da desteğini alarak, büyük bir şımarıklık içinde Anadolumuza çıkmıştı. Belki de Avrupalının tâ Malazgirt'ten bu yana içinde taşıdığı (hatta daha önceden) kinin tezahürüydü bu. Belki de Türkleri geldikleri yere, yani Orta Asya'ya sürme plânın bir parçasıydı. Veya Kısaca bu "Şark Meselesinin uygulamaya konmasıydı. Yalnızdık hem de çok yalnız. Herhalde millet olarak kaderimiz böyleydi. Tarih boyunca hiç
yandaşımız olmamıştı. Belki de onun için "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" deniliyordjj. Dost olmuşuz dostlarımız yalnız bırakmış. Düşman olmuşuz zaten yalnız kalmışız. Bu bir tarihî yazgıydı.
Düşman iyice ilerlemişti. Batı Anadolu tamamen işgalleri altındaydı. Bize karşı her yönden üstündüler. Malazgirt'te olduğu gibi. Fakat iman gücü bakımından durum lehimizeydi. Türk ordusunun giyecek ayakkabısı yoktu. Asker sayısı az, cephane sınırlıydı.
26 Ağustos sabahı başlayan ve "Allah Allah" nidalarıyla Dumlupınar'da son darbe vurulan Yunanlılar kaçmaya başlamışlardı. Böylece Dumlupınar zaferi, Mustafa Kemal'in deyişiyle "Rum Sındığı" savaşı kazanılmıştı. 1071'deki zafer tekerrür etmişti. Malazgirt'te denize dökülmemişlerdi. Fakat, Dumlupınar zaferinden dokuz gün sonra, İzmir'de Diogenes'in torunları denize dökülmüştü. Tarihin tekrarını kendisi istemişti Yunanlı. Akif'in dediği gibi, ders alınsaydı tarihten, acaba tekerrür eder mi idi tarih.
Sultan Alparslan'dan sekizyüzellibir sene sonra Mustafa Kemal. Demek ki, bunca asır geçmesine rağmen hiçbir şeyini kaybetmemişti Türk. Hâlâ inançlı, hâlâ cesur, hâlâ düşmanına aman vermiyordu. Dumlupınar kumandanını ve onun isimsiz askerlerini şükranla anıyoruz.
Sultan Alparslan'dan sekizyüzellibir sene sonra Mustafa Kemal. Demek ki, bunca asır geçmesine rağmen hiçbir şeyini kaybetmemişti Türk.
Şakir SARIÇAY
Dokuz Eylül Üniversitesi IIB Fakültesi Buca/İZMiR